1 Mayıs 2013
MUĞLA
1 Mayıs,
emekçinin bayramı. Yürüyüş ile sloganlar ile konuşmalar ile seslerini duyurma sorunlarını
anlatma günü. Sermayenin, neye mal olduğuna bakmaksızın en az çıktı ile en
fazla girdiyi elde etmek adına ezdiği ve hakkını vermediği emeğin ses verdiği bayram.
Bu ses ancak birlikte olunduğunda güçlü çıkar. Bu birlikteliğin çatısı da
sendikadır. Yeter ki bir ülkede özgürce çalışabilen bağımsız sendikalar olsun
ve sendikalı emekçilerin iş sahibi olmalarında karşılarına duvarlar dikilmesin.
Günümüzde AKP
iktidarında sendikalar bağımsız çalışamıyor, teker teker kapatılıyor. Kamu
kuruluşlarında çalışan işçilerin bağlı olduğu sendika iktidarın kontrolünde. Sendikalı
işçiler ise rahatlıkla iş bulamıyor. Sonuçta sesi gittikçe kısılan emekçiler bu
1 mayısta bir kere daha seslerini duyurabilmek yollara düştü. Ama bu sefer, en
azından Muğla’da yanlış kişilerden destek almış gibiler.
Muğla’da 1
mayıs kutlamaları KESK’in organizasyonu altında gerçekleşti bu sene. İktidarın
güdümündeki KESK sadece devrimci sendikaları değil, emeğin yanındaki
siyasetçileri de etkisiz bırakmak için kortejin sonuna, ülkeyi parçalayan iktidarın
ortağı BDP ve yandaşlarını da kortejin başına koyarak tavrını açıkça
bölücülerden yana koydu.
Sabahı
07.30’da Şeref arkadaşımızın sanırım pek bakmadan ayarladığı bir okulun ana
sınıfı öğrencilerini taşıyan minibüsüne sıkışarak Turgutreis’ten yola koyulduk.
Bodrum’dan diğer arkadaşlarımızı da aldık. Nasıl sığacağız derken bazı
arkadaşlarımız da haber vermeyen geldi. Neyse ki, haber verip gelmeyenler
onları dengeledi de 17 kişilik araca tam sığdık. Tabii ki ebadımızı birazcık
küçülterek!
Saat 10.00’da
Muğla’da sınırsızlık meydanına geldiğimizde “Vatan, Cumhuriyet, Emek birlikteliği" “Atatürk’te birleştik” pankartının arkasında toplanmaya başlamıştı. Muğla’da
İşçi Partisi, TGB, ADD, CHP ve Eğitim-İş’i toparlamış ulusal cepheyi kurmuştu.
Bizlerde onlara katıldık.
Toplanma
alanında yürüyüş saatini beklerken Muğla’nın meşhur susamlı döneri yani simidi
ile ayak üstü kahvaltımızı yaptık. Saat 11.00’da da yürüyüşe başladık. Yürüyüş
kolumuz Muğla’nın farklı yerlerinden bize katılanlar ile gittikçe
kalabalıklaştı. Sendikalar, partiler, sivil toplum kuruluşları, barolar
gittikçe kalabalıklaşan yürüyüş kolu, Muğla stadının yakın bir yerinde
toplandı, tertip komitesinin kontrolünde sıralandı ve sonra tekrar yürüyüşe
geçti. Bir ara bölücü BDP taraftarları ile TGB’li gençler arasında kısa bir
elektriklenme olsa da bir çatışma olmadan sona erdi.
Yürüyüş
kolunda sendikalara en önde yer verildi. STK ve partiler onlardan sonra sıraya
girdi. BDP ve yandaşlarına bu bölümün önünde yer verilirken, “Vatan,
Cumhuriyet, Emek birlikteliği" yürüyüş kolunun en sonuna, onun da en sonuna İşçi partisi yerleştirildi.
Bir polis ordusu da bu korteji takip etti, bir sorun yaşanmasın, yaşanırsa
susturulsun diye.
Daha önceki
yıllarda kullanılan yürüyüş parkuru AKP binasının bulunduğu yerden geçerken bu
sene parkur değiştirilmiş. Artık o sokaktan geçilmiyor. Ne olur ne olmaz!
Yürüyüş kolu Muğla içinden bir kere daha geçerek yürüyüşünü şehir stadında sona
erdirdi. Girişte üst araması yapıldı. Yürüyüş kolunun en sonunda olduğumuzdan
biz stada girerken konuşmalar çoktan başlamıştı bile. Stada kurulan sahnenin
sağına BDP ve yandaşları, soluna “Vatan, Cumhuriyet, Emek birlikteliği” ortaya’da
sendikalar yerleştirildi. Sahnenin önüne yerlere pankartlar serilmiş. BDP yanlıları
sahnede yapılan konuşmaları dinlemek yerine, halaylarını çekerek kendi
eğlencelerini yapıyorlar. Oradaki bir direğe flamalarını da asmışlar.
Konuşmalar
başlamış ama ters olan bir şey var. Her toplantıda , törende söylenen İstiklal
marşımız bu toplantıda yok. Herkes birbirine soruyor. Tertip komitesinin ileri
sürdüğü gerekçe istiklal marşı söylenirse BDP olay çıkartırmış. Hani terör
yaptılar Doğu Anadolu'yu veriyoruz diyoruz ya bu da onun gibi “olay çıkartırlar
istiklal marşımızı söylemiyoruz !!! ” Sanki biz kendi Türkiye’de değil kürdistanda
yaşıyoruz. Meğerse KESK sadece istiklal marşını değil Türk bayrağını da korteje
ve stada sokmayacakmış ta zorla razı edilmiş. Galiba bu KESK, Kamu değil, Kürt
Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu. Allah sonumuzu hayırlı yapsın.
O andan
itibaren yapabileceğimiz iki şey vardı. Ya kendi kendimize istiklal marşımızı
söyleyecek, ya da orayı terk edecektik. Ses yükseltme cihazımız olmadığından
kendi kendimize söylediğimiz marş sahnedeki ses sistemi ile bastırılabilirdi.
Bu neden ile stadı terk etmek tek çare olarak gözüktü ve “Vatan,
Cumhuriyet, Emek birlikteliği” olarak stadı topluca terk ettik. Orayı ortak emelleri olan
KESK ve BDP’ye bırakarak.
Stadtan
ayrıldıktan sonra parti merkezinde bir toplantı yaptık Mevcut durumu ve
yapılacakları kısaca tartıştık. Arkasından yine anaokulu minibüsümüze binip
dönerken yüzümüzde yorgunluktan ziyade, satılmış ülkemizin hüznü okunuyordu. Hele
yolda İstanbul’da ki olayları duyduktan sonra üzüntümüz daha da bir arttı.
Coşkun YALÇINALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder