31 Ağustos 2013 Cumartesi

SİLİVRİ KARARLARI


5 Ağustos 2013
SİLİVRİ

75 Yaşındaki Gülben Hanım, romatizmadan bükülmüş parmakları ile zorlukla kullandığı telefonundan beni aradı, “Coşkun bey Silivri’ye gidiyormusunuz” diye. Gitmiyorsak kendi başına gidecekmiş. “Tabii ki gidiyoruz, listenin başında siz varsınız” dedim. Yaşına rağmen Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyete, iktidarın her saldırısında yaptığımız karşı eylemde olduğu gibi yine yanımızda, hatta önümüzde Gülben hanım.
İmza kampanyası sırasında başladık listeyi doldurmaya. Bu yaz gününde hele Bodrum’dan Silivri’ye gitmek gerçekten zor. Ama insanlar önce pankartımızı okuyor, sonra gelip imzalarını atıyor ve soruyorlar ne zaman gidiyoruz diye.
54 kişilik otobüsümüzü çabuk doldurduk. Hiç yer kalmadı. Koridorda gitmeyi göze alanları zor ikna ettik “olmaz” diye. İki arkadaşımız otobüsü dahi bekleyemedi. 2 gün önceden Silivri’ye gittiler. Karar gününü Silivri çadırlarında geçirecekler.


Hareket her zaman olduğu gibi Turgutreis’ten. Oradan Bodrum’a hareket ve oradakileri de alarak yola devam edeceğiz. Otobüsün yarısından fazlası Turgutreis’ten doluyor. Boynuz kulağı geçer misali, belde Turgutreis, ilçe Bodrum’u çoktan geçmiş durumda. En azından parti katılımcıları olarak.
Türkiye’nin dört bir tarafından otobüsler sırayla Silivri’ye hareket etmekte. Bizde tüm Silivri yolcularını alarak Bodrum’dan yola çıkmaya niyetlendiğimizde daha Bodrum çıkışında Kızılağaç kavşağında durdurulduk. Zaten bekliyorduk bu engellemeyi. İstanbul Valisi Avni Mutlu yasak koymuş, halkın Silivri’ye gelmesine. İçişleri bakanı Muammer Güler emniyete emir vermiş otobüsler Silivri’ye gelemesin yollarda tutulsun diye. Haberler gelmeye başlamıştı. Bizden önce yola çıkacak olan Antalya, Muğla, Marmaris otobüsleri geri döndürülmüş, Fethiye arabası arızalanmıştı!!! Ama Silivri yolcuları inatla “gideceğiz” diyor, polis de inatla “geçit vermeyeceğiz” diyor.


Kızılağaç kavşağında güya olağan güvenlik kontrolü var. Durdurulduk. Aşağı inmek yasak. Otobüsün evrakları kontrol için alındı. Daha sonra yolcuların kimlikleri GBT soruşturması için toplandı. Amaçları bizi engellemek. Varsa eksik onunla, yoksa zaman kaybettirmek şeklinde. Aşağı inişe bir süre sonra ses etmediler. Otobüste bunalan sigaracılar sigara içmek bahanesi ile aşağı indi. Bu arada yerel medya geldi, onlara da bilgi verildi.
Bu arada Gülben hanımın kimliği çıkmadı. Heyecandan unutmuş. Bizimle gelemeyecek. Bizim durdurulduğumuzu duyarak arabası ile oraya gelen Kadri Bey Gülben hanımı evine götürmek üzere aldı. Ancak Gülben Hanım evine değil otogara yönlendirmiş Kadri Beyi. Aldığı gibi bir otobüs bileti yollanmış İstanbul’a bizden önce.
Bir saat kadar oyaladılar bizi Kızılağaç kavşağında. Sonunda yol verdiler. Yola devam edemeyen diğer arkadaşlarımızı düşünerek buna da şükür ettik. Bu arada içinden geçeceğimiz Milas’dan Silivri’ye gidecek otobüsü de durdurmuş ve geri döndürmüşler. Hemen yeni bir plan yaparak Milas’ı geçiş için arka yollar belirledik. Ancak sevincimiz kursağımızda kaldı. Havaalanı kavşağına gelirken arabanın motorunda bir anormallik oldu. Tecrübeli şoförümüz emekli gazi Yüzbaşı Zühtü, fazla zorlamadan aracı durdurdu. Yapılan kontrolde motor yağına şeker döküldüğü tespit edildi. Şeker torbasını da hemen motorun yanına sıkıştırmışlar. Artık kızılağaç kavşağında mı yaptılar, daha önce mi yaptılar, bilemedik. Esasında şoförü de önceki gün yola çıkmaması için defalarca arayarak tehdit etmişler. Düşünememiş bu kadarını yapılabileceklerini. Şeker yanarak motor pistonlarını hareket edemez hale getiriyor. Hatta piston kollarının eğilmesine, şaftın kesilmesine dahi sebep olabiliyor. İyi ki şoför Zühtü motoru zorlamadan hemen durdurmuş da daha kötü sonuçlara sebep olabilecek bir kazaya ve hasara meydan bırakmamış. Ama sonuçta biz ortada kaldık. Yeni bir araç için şirket sahibini aramalarımız da sonuç vermedi, ona ulaşamadık.
Polisler nihayet amaçlarına ulaştılar derken yolcular arasında olan, turizm işi ile uğraşan bir arkadaşımızın çabaları ile bir başka araç bulundu. Ama yeni araç 45 kişilik. Bu neden ile bazı arkadaşlarımız başka yollardan Silivri’ye gitmek üzere aramızdan ayrıldı. O aracın gelmesi ve bizim tekrar yola koyulmamız yine bir yığın zaman kaybına sebep oldu. Yeni şoförün olayın vahametinden haberi yok. Ürkütmemek için de pek konuşmak istemiyoruz. Bu neden ile neden Milas’ın arka yollarından geçerek gitmemizi de pek anlamadı ve normal yoldan devam etti. Sonunda da Milas’ın girişinde durdurulduk. Nedense orada sorun yaşamadık. Polis ile şoförün uzun uzun konuşmaları ve evrakların kontrolünden sonra yine yola devam ettik.


Yolda Ulusal Kanal’dan aradılar. Teoman beyin programında Silivri’ye yola çıkan araçlara yapılan engellemelerden bahsediliyormuş. Ona canlı bağlantı yapıldı ve bizde yapılanları anlattık. Tabiî ki bu arada da bizim şoförde durumu anladı. Bu neden ile İzmir’den çıkış yapan araçların Menemen’den geri döndürüldüğü haberi alınınca da İzmir’den çıkış için yeni bir güzergâh belirlendi. Manisa yolundan çıkılacak sonra Çanakkale istikametine dönülecek. Tamam. Şoför sorun çıkartmadı ve işin oluruna yeni güzergâhı belirledi derken İzmir’de şoför değişikliği yapıldı.
Değişiklik öncesi söyledik yeni şoföre durum açıklansın, güzergâh belirtilsin diye. Yeni şoför ayrılanın babasıymış, söyleyecekmiş, zaten o da oradan gidecekmiş falan filan. Yaşlı adam laf mı dinler. Yine kendi bildiğince sürdü arabayı Menemen yoluna. Yoldaki ikazlarımıza rağmen “tamam tamam” diyerek bizi götürdü polisin kucağına. Yine bir yığın kontrol ve zaman geçirme taktikleri. Şoförün yaşı 63’ün üzerindeymiş, otobüsümüzün şehirlerarası sefer belgesi yokmuş, otobüste çekme demiri varmış vs. Otobüste şehirlerarası sefer belgesi yok çünkü belgesi uluslar arası sefer yapma belgesi. Çeki demirini sökmek için de bizi bir polis dolandırdı durdu gece yarısı sökmek için ama bulunamadı. Sonunda sefere devam konusunda yasak verildi ama geri dönüşümüze de müsaade edildi. Biz de İzmir’e dönerek daha önce belirlediğimiz ve uzun olan Manisa-Çanakkale güzergâhına geçtik. Biz Lapseki’den feribotla ile karşıya geçerken Gülben ablamız yine bizi aradı. Silivri’deymiş de soruyor “neredesiniz” diye.  Silivri’ye ulaşmamız saatleri aldı. Sabah yerine ancak öğlen varabildik.


Onca engellemelere rağmen yine en azından 5000 kişi vardı bizim otobüsten indiğimiz yerde. Ayrıca cezaevine giden diğer tarafta da toplananlar varmış ama onları da göremedik. TGB ve CHP otobüslerinden konuşmalar, marşlar, sloganlar atılıyor, halk onlara katılıyordu. Saat 1500 gibi mahkeme kararları gelmeye başladı. Anons edilen kararlar sevgili ülkemizde hukukun işlediğinin değil adaletin ırzına geçildiğinin ilanı oldu. İtirafçı katiller serbest bırakılırken, terör ile mücadele eden genelkurmay başkanları terör örgütü kurmaktan müebbet hapise mahkûm oldular.


Kararların okunmasından sonra gelen halkın demokratik tepkisine, polis yeter bu kadar diyerek ileri demokrasi! tepkisi verdi ve gaz bombaları, plastik mermiler ve TOMA’lar ile saldırıya geçti. Hatta atılan gaz bombalarından alev alan kuru alandaki bir çam fidanını kurtarmaya çalışan terörist! Atatürkçü gençler, ileri demokrasi havarisi RTE’nin kahraman polisleri tarafından plastik mermi yağmuruna tutuldu. Sonunda Taksim eylemlerinde halka eziyet etme becerilerini yükselten polis çok kısa bir sürede atılan yüzlerce gaz bombasının ve plastik merminin eşliğinde toplanan halkı dağıttı ve hatta geri gelmesinler diye de kilometrelerce kovaladı.
Yoğun gaz bulutu içerisinde otobüsümüzü bulmak, dağılan yolcularımızı toplamak oldukça zamanımızı aldı. Toplandıktan sonra da yine geldiğimiz yoldan geri dönüşe geçtik. Gülben ablamız gibi bir yolcumuz daha vardı otobüste 75 yaşında. Zor ikna ettik onu Silivri’de otobüste kalması için. Gazdan kaçması olanaksız olacaktı eğer inseydi. Bodrum’da üzülerek 36 saattir otobüstesiniz çok yoruldunuz dediğimde “içimde kalırdı eğer siz onca mücadele içindeyken ben evde otursaydım, ben iyiyim ve huzurluyum, merak etmeyin” dedi.

Coşkun YALÇINALP

ERGENEKON ADLI DAVA KARARLARI

Milletvekili, Prof.Dr. Mehmet Haberal                                   12 yıl 6 ay hapis
Milletvekili, Gazeteci, Mustafa Balbay                                  34 yıl 8 ay hapis
Milletvekili, Sinan Aygün                                                        13 yıl, 6 ay

İşçi Partisi Gn. Bşk. Doğu Perinçek                                         Ağırlaş. müebbet ve 117 yıl hapis
İşçi Partisi Gn. Bşk. Yrd. Ferit İlsever                                   15 yıl hapis
Avukat, İşçi Partisi Gn. Bşk. Yrd. Nusret Senem                20 yıl 3 ay hapis
Avukat, Serdar Öztürk                                                           25 yıl 6 ay hapis

E. Org. İlker Başbuğ                                                                Müebbet hapis
E. Org. Hurşit Tolon                                                               Müebbet hapis
E. Org. Hasan Iğsız                                                                Müebbet hapis
E. Org. Nusret Taşdeler                                                        Müebbet hapis
E. Org. Şener Eruygur                                                           Müebbet hapis
E. Org. Kemal Yavuz                                                            7 yıl 6 ay hapis
E. Korgeneral Mehmet Eröz                                                Müebbet hapis
E. Korgeneral Mehmet Otuzbiroğlu                                    20 yıl hapis
E. Korg. İsmail Hakkı Hekin                                                7 yıl 6 ay hapis
E. Tümgeneral Hıfzı Çubukçu                                             9 yıl hapis
E. Tugg. Veli Küçük                                                               2 kez ağırlaştırılmış müebbet
E. Tuğg. Levent Ersöz                                                         22 yıl 6 ay hapis
E. Tuğa. Alaatin Sevim                                                       10 yıl hapis
E. Albay Fuat Selvi                                                              Müebbet hapis
E. Albay Fikri Karadağ                                                       Ağırlaştırılmış müebbet hapis
E. Albay Arif Doğan                                                            47 yıl 3 ay hapis
E. Albay Atilla Uğur                                                             29 yıl 3 ay hapis
E. Dz. Yzb. Hasan Ataman Yıldırım                                    Ağırlaştırılmış müebbet hapis
Alb. Dursun Çiçek                                                               Müebbet hapis
E. Yarbay Mustafa Dönmez                                               49 yıl 2 ay hapis
E. Binbaşı Fikret Emek                                                      41 yıl 4 ay hapis
Müs. Yüzbaşı Muzaffer Tekin                                               2 kez ağırlaştırılmış müebbet
Tgm. Mehmet Ali Çelebi                                                    16 yıl 6 ay hapis
E. Astb. Oktay Yıldırım                                                        33 yıl 10 ay

Eski YÖK Başkanı, Kemal Gürüz                                      13 yıl 11 ay hapis
Eski Rektör, Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu                              23 yıl hapis
Eski Rektör, Dr. Ferit Bernay                                            10 yıl hapis
Eski Rektör, Mustafa Yurtkuran                                         10 yıl hapis
Prof. Dr. Erol Manisalı                                                        9 yıl hapis
Prof. Yalçın Küçük                                                               86 yıl hapis cezası
Prof. Zekeriya Öztürk                                                          19 yıl 6 ay hapis
Öğr. Gör. Dr Habip Ümit Sayın                                          4 yıl hapis
Araş. Gör. Mehmet Perinçek                                             6 yıl hapis

Yazar, Ergun Poyraz                                                           29 yıl 4 ay hapis
Gazeteci, Tuncay Özkan                                                    Müebbet ve 15 yıl hapis
Gazeteci, İşçi Partisi Gn. Bşk. Yrd. Turan Özlü               9 yıl hapis
Gazeteci, İşçi Partisi Gn. Sek. Serhan Bolluk                 7 yıl 6 ay hapis
Gazeteci, Turan Özlü                                                          9 yıl hapis
Gazeteci, Emcet Olcayto                                                   13 yıl 12 ay hapis
Gazeteci, Adnan Türkkan                                                  10 yıl 6 ay hapis
Gazeteci, Özlem Usta                                                        6 yıl 3 ay hapis
Gazeteci, Adnan Akfırat                                                     6 yıl hapis
Gazeteci, Hikmet Çiçek                                                     21 yıl 9 ay hapis
Gazeteci, Vedat Yenerer                                                   7 yıl 6 ay hapis
Gazeteci, Fatma Cengiz                                                   11 yıl 15 gün hapis
Gazeteci, Adnan Bulut                                                       6 yıl 3 ay hapis
Gazeteci, Ünal İnanç                                                          19 yıl 1 ay hapis
Gazeteci, Güler Kömürcü                                                  7 yıl 6 ay hapis
Gazeteci, Deniz Yıldırım                                                     16 yıl 10 ay hapis

Eski Genelkurmay Adli Müşaviri, Erdal Şener                7,5 yıl hapis
Eski Özel Harekât D. Bşk. İbrahim Şahin                       30 yıl 2 ay hapis
Sendikacı, Mustafa Özbek                                                Müebbet hapis
Kuvvai Milliye Dernegi Gn. Bşk. Bekir Öztürk                 12 yıl hapis
Kuvvai Milliye Derneği 2. Bşk. Dursun Ali Özoğlu          Ağırlaştırılmış Müebbet hapis
Ulusal Birlik Parti bşk. Semih Tufan Gülaltay                  12 yıl hapis
Anayasa Mah. eski Bşk. Vekilinin eşi Ferda Paksüt      2 yıl 6 ay hapis
Eski ülkü ocakları başkanı Levent Temiz                        10 yıl hapis
Büyük Hukukçular Birliği Bşk. Av. Kemal Kerinçsiz       Müebbet hapis
Türk Ortod. Patrikh. basın sözcüsü Sevgi Erenerol       Müebbet hapis
Hayrettin Ertekin                                                                12 yıl hapis
Ergun Erkut Ersoy                                                             15 yıl 15 gün hapis

30 Temmuz 2013 Salı

SİLİVRİ ESİRLERİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN


24-27 Temmuz 2013
BODRUM

Bir sanık mahkeme tarafından suçlu olarak belirlenmeden suçlu değildir. Savcı tarafından soruşturulur, suçluluk konusunda yeterli delil ve hakkında kaçma şüphesi varsa mahkeme tarafından tutuklanma kararı alınır. Bu tutukluluk süresi, kesinleştikten sonra suçun ceza süresinden düşürülür.
En uzun tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde bir yıl, giren işlerde ise 2 yıldır. Bu süre, zorunluluk hallerinde gerekçeleri gösterilerek yarı yarıya uzatılabilir. Sonuçta en uzun tutukluluk süresi 3 yıldır.
Ancak, devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine, milli savunmaya ve devlet sırlarına karşı ve casusluk suçların görülmesi için kurulan özel mahkemeler ki tutuklama süresini 5 yıl, 3713 sayılı Kanunun 10. Maddesinin beşinci fıkrasına göre de 2 kat yani 10 yıl olarak uygulamaktaydı.
Artık özel mahkemeler yok. Anayasa Mahkemesi de 4 Temmuz 2013 günü “Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” biçimindeki fıkranın da iptaline karar vermiştir.
Bu durumda Ergenekon isimli davadan tutuklu bulunan sanıklar dava konusu ağır cezaya girdiğinden en fazla 3 yıl tutuklu olabilecekken halen tutukluluk durumları devam ettirilmektedir. Özel mahkemeler olmuş olsaydı bile bu süre 5 yılı geçemeyecekti.
Bu nedenle tutukluların cezaevinde bırakılmaları kanunsuzdur ve suçtur! Ergenekon davası tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır!



         Düşünün tutuklanıyorsunuz ve yargılanmadan yıllarca hapis yatıyorsunuz. 10 yıl sonra “AA!!! PARDON…” diyerek sizi serbest bırakıyorlar. RTE’nin ileri demokrasisinin !!!! uygulandığı Türkiye dışında hangi demokratik rejimde bu olabilir?


           İşte 24 Temmuzda Bodrum belediye meydanında Ziya başkan bunu dile getiren bir basın açıklaması yaptı. Katılan partili, izleyici ve basın mensubu sayısı az da olsa gereken konuşma gerçekleşti ve başkan konuşmasını “ Sayın Doğu Perinçek ve diğer Ergenekon davası tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır!” sözleri ile bitirdi.


           İlk masa 25 Temmuz Perşembe günü saat 09.00’da Yalıkavak’ta. El bildirileri henüz yetişmedi. Bu nedenle gecikme var. Niyetimiz hava fazla ısınmadan kampanyayı başlatıp 3 saat çalıştıktan sonra öğlen bitirmek. Ancak bildirileri alıp Yalıkavak’a ulaşmam saat 12’yi buldu. Masanın yeri belediyenin yanı, pazar yeri girişi. Ama daha önce belirlediğimiz yer işgal edilmiş. Biraz daha yana giderek, oradaki sarımsakçıyı da kenara iterek yerleştik. Vakit kaybetmeden erkekler Pazar alanına yayılarak bildirileri dağıtmaya, bayanlar da masa başında imza toplamaya başladı.


Sürat iyi. Ama yine de tatsızlıklar oluyor. İnsan bu ülkenin vatandaşı olur da adaletin bu denli yerlerde süründüğünü, milletin ayrıştırıldığını, vatanın parçalandığını nasıl görmez. Bazen yabancılara laf anlatıyoruz onlar imzalıyor da bizimkiler anlamıyor ve imzalamıyor. Artık korkudan mı dır nedir bilmiyorum. Duyarsız kalıyorlar. Taksimi destekleme mitinginde Bodrum’da bayrak satan satıcı bile bayrağı bırakmış artık balon satıyor.


           26 Temmuz Cuma günü sabahı Bodrum’un Pazar yeri otogar tarafındaki girişlerinden birisinde kurduğumuz masada işler kesat. Genelde yerli halktan pek hayır yok. Çoğunlukla yazlıkçılardan imza alabiliyoruz. Diğerleri de zaten yabancı turist. Akşamüstü Manavlar önüne açılan masada sabahkinden farklı değil. Bodrum’un merkezi tam bir hayal kırıklığı.
 


    27 Temmuz Cumartesi günü Turgutreis’de Süheyla’nın tavsiyesi ile masayı açmayı düşündüğümüz Migros önü mevkiini, PTT yanı olarak değiştirdik. İyi ki değiştirmişiz. Hem uzun süre gölgede çalışabildik, hem de oldukça çok imza topladık. Tabii ki bunda Yunus Şimşekoğlu’nun payını söylemeden geçmemek gerek. Önce sadece izleyen Yunus sonra yavaş yavaş sisteme dâhil oldu. Önce sesi çıkmayan Yunus daha sonra bağıran ve yapışan bir esnafa dönüştü. Önünden geçeni masaya sürdü. İmzalar arttıkça arttı. Hatta bir ara saatte 300 imzaya dahi çıktı. Böyle olunca da Yunus’u bir türlü oradan alamadık. Güneş tepemizde, sıcaklık 40 derece, hadi tamam yeterince imza topladık, amaca hasıl olduk, masayı toplayalım. Yok… Yunus hızını aldı bırakmak istemiyor masayı. Ziya beyin getirdiği şemsiyeye rağmen beynimiz pişti. Adamı zor ikna ettik çalışmayı bitirmeye.


     Saat iki buçuğa doğru masalar toplandı, evli evine evi olmayan deniz kıyısına diyerek hepimiz oradan ayrıldık. Akşam ressam arkadaşımız Ali Koçak’ın Dibeklihan’da sergisinin açılışı var.

            Coşkun YALÇINALP

17 Temmuz 2013 Çarşamba

TAKSİMİ DESTEKLEME MİTİNGİ

1 Haziran 2013
BODRUM

31 Mayıs 2013 günü öğleden sonra Twitter’dan mesajlar dökülmeye başladı. Polis Taksim gezi parkındaki çevrecileri parktan çıkartmak üzere gazlı, sulu müdahaleye başlamış.

Hükümet yıllardır ülkede paraya çevrilebilen her şeyi tarih, doğa, manevi değer, çevre, güvenlik, kamu malı demeden satmakta ve her şeyi elden çıkartmakta. Doğu Karadeniz dağlarındaki ormanları HES’ler (hidroelektrik santral), Kaz dağlarındaki ormanları altın madenleri ile tahrip etmekte. Şimdi de İstanbullunun soluk alabileceği oldukça azalan yerlerinden biri olan Taksim Gezi alanını yıkarak yerine eski topçu kışlası şeklinde AVM yapmaya çalışmakta. Bunu engellemek isteyen çevrecilerde yaklaşık iki aydır parkta yatıp kalkmakta ve tahribatı engellemek için nöbet tutmakta. İşte polisin müdahalesi bu çevrecilere karşı, onları parktan çıkartmaya çalışıyorlar.

Kim bilebilirdi bu müdahalenin nelere sebep olabileceğini. RTE bilseydi sonuçları acaba yine ısrarcı olurmuydu projeye veya müdahaleye. Gerçi komplo senaryoları ile birileri devamlı karşı fikirler üretti ama işin gerçeği, bir şekilde dolmuş, enerji yüklü gençler ayaklandılar, akın akın her yerden taksimdeki direnişçilere destek amacı ile yollara döküldüler.

O gün gelen “taksim olaylarını desteklemek amacı ile saat 19.00’da meydanlardayız” Twitter mesajları ile bayrağını kapan Bodrum’lu da belediye meydanında toplanmaya başladı. Sosyal medyanın gücü ortaya çıkmıştı. Twitter ile birilerine giden mesaj, Twitter’ı olmayanlara sözlü yayılmış, meydan oldukça dolmuştu. O gece halk ortak duygular ile geç saatlere kadar marşlar söylendi, sloganlar attı, memleket şarkıları söylendi. Sonra Taksim olaylarını izlemek üzere televizyonlarının başına üşüştü.

Biz de evde bir yandan bilgisayardan facebook, twitter, e-mail hesaplarımızı takip ederken bir yandan da Ulusal kanal ve Halk TV’den olayları canlı almaya çalıştık. Diğer kanallar hükümete yandaşlıklarını ortaya koymuş, olaylar ile ilgili tek bir haber geçmiyordu.

İkinci gün 1 Haziran’da öğle saatlerinde İP, CHP, TKP, ÖDP, EMEP, Eğitim Sen Bodrum temsilcileri ilçe merkezinde toplandık. Kendimize Bodrum bileşenleri diyerek Taksim olaylarını destekleme mitinginde ortak hareket etme kararı aldık. Aldığımız kararlar, kitlelerimize haber vererek mitinge geniş katılım sağlamak, sadece milli bayrak göstermek, stratejik sloganlar değil, belirlenen eylem sloganlarını atmak, kitlelerimizin şiddet gösterilerine engel olmak ve duruma göre AKP binasına siyah çelenk bırakmak.

 O gün öğleden sonra SMS mesajlar ile herkesi akşam meydanda toplanmaya çağırdık. Bayrakları dağıttık. Gecenin bilenmişliği ile bir gün öncesinden daha bir heyecan ile istiklal marşını, 10. Yıl marşını, gençlik marşını, gündoğdu marşını, memleketim şarkısını söyledik, sloganlar attık. Her geçen dakika meydan yeni gelenler ile daha bir kalabalık olduk. Benim tahminin 5-6000 kişi kadardık. Ama ertesi gün bu kalabalık, medyada 15000 olarak çıktı. Artık hangisi doğruysa ama gerçek olan bu akşamın Bodrum’un bugüne kadar gördüğü en kalabalık akşam olmasıydı.

Saat 19.00’u bekleyemeden toplanmaya başlayan halk saat 20.00’de meydana sığamaz oldu. Bu arada siyah çelenk kalabalık içerisinde AKP binası yönünde ilerlemeye başlayınca da biz arkasından seğirttik. Öne geçtik ve çelengi ele geçirip kontrolü ele aldık. Siyah çelengin hareketi halkı da peşimize taktı. Yolda polisin ilk barikatına takıldık. Bu kalabalığın kontrol edilemeyeceğini düşünen polis kalabalığın geçişine müsaade etmek istemedi. Ama bu kalabalığı bu şekilde durdurmak da mümkün olmayacaktı. Bu neden ile komitenin isteğine boyun eğerek kalabalığın AKP binasının 20 metre yakınında kurulan çelik polis barikatına kadar gitmesine ve komite üyelerinin barikatı geçerek AKP binasına çelenk koymasına razı oldu.

Esas sorun, komite üyelerinin çelenk koyup barikattan çıkmasından sonra başladı. Komite üyeleri çelengi koyduktan sonra kendi kitlelerini meydana geri çekmesine rağmen yaklaşık 1000 kadar kontrolsüz gösterici barikat önünde kaldı. Buradaki taşkınlıkları uzun süre bazı komite görevlileri engellemeye çalıştı. Polis de ara sıra taşınır gazlı tüpler ile müdahale etti. Ancak ilerleyen saatlerin sonunda polis barikatları açıp göstericilerin üzerine saldırdı. Ara sokaklara kaçanlar yakalanıp dövüldü. Gecenin bilançosu 5’i hastanelik 30 tutuklu gösterici oldu.

Ertesi gün aynı yoğunlukla olmamakla birlikte halk yine meydanda toplandı. Yine İstiklal marşı dâhil marşlar söylendi, sloganlar atıldı. Ama bu sefer AKP binasına siyah çelenk konmaya gidilmedi. Yoğun protesto saat 10.00-10.30’a kadar sürdü, sonra azalmaya başladı. Ama bazı gençler sabaha kadar meydanı boş bırakmadı.


Taksim olayları devam ettikçe halkın meydandaki toplanma ve protestoları devam etti. Bodrum birlikteliği her gün toplandı ve değerlendirmeler yaptı. Her akşam eylemler komite üyeleri tarafından başlatıldı ancak ilerleyen saatlerde halkın içerisindeki istekli kişilere kontrol bırakıldı. Ancak gittikçe yorulan, enerjisini kaybeden kalabalık her geçen gün biraz daha eridi. Her gün saat 21.00’da söylenen İstiklal marşı bile halkı yeterince heyecanlandırmaya yetmedi. Kalabalığı toplayabilmek için müziğe başvuruldu, sanatçılar getirildi. Ama sonunda esnafın şikâyetleri de göz önüne alınarak eylem oturma eylemine ve foruma dönüştürüldü. Bu da pek kalabalık toplayamayınca Bodrum birlikteliği ve parti olarak toplantılara çağrı sona erdirildi. Ama bu tabii ki toplantıların sonu olmadı. Bir takım kişiler daha uzun süre meydana gelerek ufak çaplı da olsa forumları devam ettirdiler.

Coşkun YALÇINALP

14 Temmuz 2013 Pazar

19 MAYIS

19 Mayıs 2013
ANKARA

19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşını başlatmak üzere İstanbul’dan Bandırma vapuru ile ayrılıp Samsun’da Anadolu’ya çıktığı gün.  Atamızın Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmekle görevlendirdiği gençliğe bayram olarak hediye ettiği gün. 84 Yıl sonra bu anlamlı günde toplandık. Ankara’ya gidiyoruz. Milletimizin ayrıştırıldığı, vatanımızın bölünmekte olduğu bu günlerde Atamızın kendilerine yüklediği görevin bilincinde olarak Ankara’da toplanmakta olan Türkiye Gençlik Birliğinin yanında olmak üzere otobüse doluştuk. Biyolojik doğum tarihine göre değil, Atatürk’ün izinde daima genç olan ruhları ile hepimiz heyecan ve coşku ile yerlerimizi aldık. Aramızda ruhu en genç olanımız, siz gitmeseniz de ben gidiyorum diyen Gülben ablamız. Romatizma nedeni ile bükülmüş parmaklarına bakmadan ofis nöbetine ve diğer parti görevlerine hazır olduğunu söyleyen 75 yaşındaki örnek kadın.

Kışın yoğun eylemleri nedeni ile yorulmuş ve maddi yönden zayıflamış üyelerimizi fazla zorlayamadık gelin diye. Malum Bodrum tatil yeri, buranın insanı yazın kazanıyor kışın bununla geçiniyor. Bahar geldiğinde maddi yönden oldukça zayıflamış oluyorlar. Bu söylem sadece iş sahipleri için değil aynı zamanda işçiler için de geçerli. Onlar da yazın turizme yönelik iş yerlerinde çalışıyor kışın boşa çıkıp yazın kazandıkları ile geçiniyorlar. Diğerleri ise emekli. Sonuçta partimiz genelde ya işçi ya da emekli yani maddi durumları kısıtlı.

Otobüs 54 kişilik. Önce Bodrum’dan doldururuz dedik ama oldukça azınlıkta kaldık. Bizde dolmuş misali yol üzerinde uğradığımız yerlerden partili veya sempatizanları toplayarak yola koyulduk. Turgutreis, İslamhaneleri, Bodrum, Torba, Güvercinlik, Milas, Yatağan, Bayır ve Muğla. Dokuz yerden arkadaş toplamışız. Herkes tamam olduğunda otobüs de tamamen dolmuştu. Sayı kesinleşince de hiç veremeyecek olanların parasını üstlenerek otobüs ücretini paylaştık.

23 Nisan’da da Ankara’ya gittiğimizde yolumuzu kaybetmiş bir türlü kurultayın yapılacağı salonu bulamamıştık. Bu sefer de otobüslerin park etmeleri için belirlenen Cemal Gürsel bulvarını bir türlü bulamadık. Ankara’yı tam turlayıp bir yerden içine daldık. Tabii ki yakıt gideri bize bildirilen otobüs ücretine dâhil olduğundan buna şoförün canı pek sıkıldı, söylenip durdu. Ne yapalım yolu bilmek ile biz değil o sorumlu! Üstelik sabah Ankara’ya girmeden önce de yolu kaybetmiş Konya tarafına gitmiş. 1 saat kadar onun yüzünden biz de zaman kaybettik.

Bizim gibi yurdun dört bir yanından gelenler oldukça fazla. Otobüsleri park ettikten sonra yürüyerek Sıhhiye meydanına gittik. Meydan büyük ama erkenden dolmaya başlamış. Bu arada Eskişehir yolunda polisin araçları durdurup geçiş vermediği haberi geldi. Polis meydanın dolmasını pek istemiyordu anlaşılan. Buna rağmen konuşmalar öncesi İstiklal marşı söylenirken meydanın çok büyük bir kısmı dolmuştu bile. Gerçi kaç kişi olduğu konusunda pek bilgim yok ama oldukça kalabalıktı. Bu arada CHP’nin bize alternatif olarak Güven parkta yaptığı mitinginin pek zayıf kaldığı ancak 2000 kişi kadar insanın toplandığı ve başkanları Kılıçtaroğlu’nun konuşmadan geri döndüğü haberi geldi. Üzüldüm. Neden onlarda bizimle birlikte değildi. Hepimiz Atatürk’ün izindeydik ve hepimiz ayrıştırılan milletimizin, bölünen vatanımızın tasası içerisinde meydanlardaydık. Bu organizasyonu Vatan-Cumhuriyet-Emek birlikteliği adına düzenleyen TGB mi küçümseniyordu yoksa iktidarın değirmenine su mu taşınıyordu bilemiyorum. Hâlbuki CHP’nin arka bahçesi olarak gösterilen ADD, emekli subaylar, sendikalar hepsi bizimle birlikteydi. Bir tek onlar yoktu aramızda. Bu davranışlar CHP tabanını yönetimden uzaklaştırıyor ve maalesef yönetim bunun farkında bile değil.

Coşkulu kalabalıkla birlikte sıcak altında sloganlarımızı attık, marşlarımızı söyledik, konuşmacıları dinledik ve heyecanın doruğuna çıktık. Sonra Necatibey ve Gençlik caddeleri üzerinden Anıtkabir’e doğru yürüyüşe geçtik. Gülben ablamızı sıcakta bu uzun yürüyüşe katılmaması için zor ikna ettik. Çantasını almak üzere otobüse gönderdik. Dönüşü bizimle birlikte yapmayacaktı. Ankara’da kalıyor.

Yol yaklaşık 6 km. Ancak yoğun kalabalık ve sıcakta düzensiz yürüme, hem insanı yoruyor hem de yol bir türlü bitmiyor. 3 saate yakın sürdü yürüyüş. Şehrin farklı yerlerinde yapılan törenlerden sonra Atamıza Cumhuriyete bağlılık andı için gelen gençler ve halk Anıtkabir’i hınca hınç doldurmuş. Kendimize dikilmek için bile zor yer bulduk. Anıtkabir’e daha önce gelenler gölgelik bir yerde diğerlerini beklemeyi tercih ederken, hiç gelmemiş olanlar veya Atamızı tekrar ziyaret etmek isteyenler hınca hınç kalabalığın içerisinde mozoleye yöneldi.

Gece doğru dürüst uyuyamadığımızdan günün sıcağındaki toplantı ve yürüyüş hepimizi oldukça yordu. Bir kısmımız bir an önce otobüse dönerek dönüş yoluna geçmeyi arzularken, bir kısmımız biraz daha Anıtkabir’de kalmak istiyordu. Bu arada kalabalıkta birbirimizi de kaybettik. Bunun üzerine telefon iletişiminde yaşanan sorunlar toplanmamızı da oldukça geciktirdi. Buna birde yeterli sorumluluk sahibi olmayan, diğerlerinin ne yaptığını düşünmeden onlardan koparak kendi başına Anıtkabir'i gezmeyi tercih eden, dönüş yolculuğu için market alışverişi yapan ve sonra da dönüşte yolunda kaybederek kendisini bekleyen onca insanı hepten çıldırtan bir arkadaşımız da ilave edilince otobüsümüzün hareketi 1 saat daha gecikti.

Dönüş yolu da olağan geçti sayılmaz. Otobüsün genç şoförü aynı zamanda onun sahibi. Yanına yaşlı bir yardımcı almış ve yola öyle çıkmış. Otobüs esasında Antakya bölgesinin aracı. Şoför yaz mevsimi iş var diye Bodrum’a gelmiş. Bir otobüs firması ile anlaşmış ve aracı ile birlikte onun emrinde çalışıyor. Firmada bize bu otobüsü tahsis etmiş. Şoför de, yardımcısı da Bodrum Ankara hattının yabancısı. Buna bir de çok konuşan ve şoföre müdahale eden yolcular eklenince hem yollar karıştı, hem de mola yerleri. Yine yanlışlıkla Konya yoluna girildi, cumhuriyetçilerin mola yerlerine gidelim derken dincilerin mola yerlerine girildi. Bir yandan vıdı vıdı söylenen arkadaşlarımız, bir yandan müdahaleden ve gereksiz yakıt harcamadan şikayetlenen şoför bir türlü susmadılar. Bu arada şoför de oldukça yorulmasına rağmen direksiyonu bir türlü yardımcısına bırakmadığından gözümüze uyku da girmedi tedirginlikten.

Şoför Reyhanlı. Daha 8 gün önce Türkiye tarihinin en kanlı terör eylemi orada gerçekleşmiş. 2 ayrı yerde patlatılan bombalı araçlarla düzenlenen bu saldırıda 51 kişi ölmüş, 146 kişi de yaralanmış. Ölen ve yaralanalar arasında onun da akrabaları var. Ama sanki çok tasa ediyor gibi değil. Belki de eğitim düzeyi nispeten düşük, kalabalık aile yapısına sahip güneyin insanının genel yaklaşımıdır bu, bilemiyorum. Hükümetin siyaseten Suriyeli göçmenleri yerleştirdiği yerlerden biri de Reyhanlı. Basının belirttiği üzere 25000 Suriyeli varmış Reyhanlı’da. Ancak şoförün söylediğine göre bu kişiler orada akrabaları olan kişilermiş. Hatay’ın bölünmüş, yarısı Türkiye’de, yarısı Suriye’de yaşayan ailelerden oluştuğunu düşünecek olursak pek de yanlış değildir.

Yolda arkadaşlarımızı aldığımız yerlerde bıraka bıraka sonunda kazasız belasız geldik Bodrum’a. Herkes derinden bir oh çekti. Şoförün acemiliği hepimizi tedirgin etmişti. Bir de bu genç delikanlı bana “Abiciğim firma sahibine benim için güzel şeyler söyler misin, aramız biraz bozuk, bana pek iş vermiyor, benim işe ihtiyacım var” diyince ne diyeceğimi şaşırdım. Hoşnutsuzluğumuzu iletsem… zor bir coğrafyadan ekmek parası için buralara kadar gelen bu genç adamı sıkıntıya sokacağım, iyi desem, alacağı başka müşterilerin yaşayacağı sıkıntılarda benim de payım olmuş olacak, bende patrona “bize hizmet için çok çırpındı” dedim. Yalan da değil çırpındı da… ama pek başarılı olamadı.
Coşkun YALÇINALP


2 Mayıs 2013 Perşembe

1 MAYIS



1 Mayıs 2013
MUĞLA

1 Mayıs, emekçinin bayramı. Yürüyüş ile sloganlar ile konuşmalar ile seslerini duyurma sorunlarını anlatma günü. Sermayenin, neye mal olduğuna bakmaksızın en az çıktı ile en fazla girdiyi elde etmek adına ezdiği ve hakkını vermediği emeğin ses verdiği bayram. Bu ses ancak birlikte olunduğunda güçlü çıkar. Bu birlikteliğin çatısı da sendikadır. Yeter ki bir ülkede özgürce çalışabilen bağımsız sendikalar olsun ve sendikalı emekçilerin iş sahibi olmalarında karşılarına duvarlar dikilmesin.

Günümüzde AKP iktidarında sendikalar bağımsız çalışamıyor, teker teker kapatılıyor. Kamu kuruluşlarında çalışan işçilerin bağlı olduğu sendika iktidarın kontrolünde. Sendikalı işçiler ise rahatlıkla iş bulamıyor. Sonuçta sesi gittikçe kısılan emekçiler bu 1 mayısta bir kere daha seslerini duyurabilmek yollara düştü. Ama bu sefer, en azından Muğla’da yanlış kişilerden destek almış gibiler.


Muğla’da 1 mayıs kutlamaları KESK’in organizasyonu altında gerçekleşti bu sene. İktidarın güdümündeki KESK sadece devrimci sendikaları değil, emeğin yanındaki siyasetçileri de etkisiz bırakmak için kortejin sonuna, ülkeyi parçalayan iktidarın ortağı BDP ve yandaşlarını da kortejin başına koyarak tavrını açıkça bölücülerden yana koydu.


Sabahı 07.30’da Şeref arkadaşımızın sanırım pek bakmadan ayarladığı bir okulun ana sınıfı öğrencilerini taşıyan minibüsüne sıkışarak Turgutreis’ten yola koyulduk. Bodrum’dan diğer arkadaşlarımızı da aldık. Nasıl sığacağız derken bazı arkadaşlarımız da haber vermeyen geldi. Neyse ki, haber verip gelmeyenler onları dengeledi de 17 kişilik araca tam sığdık. Tabii ki ebadımızı birazcık küçülterek!


Saat 10.00’da Muğla’da sınırsızlık meydanına geldiğimizde “Vatan, Cumhuriyet, Emek birlikteliği" “Atatürk’te birleştik” pankartının arkasında toplanmaya başlamıştı. Muğla’da İşçi Partisi, TGB, ADD, CHP ve Eğitim-İş’i toparlamış ulusal cepheyi kurmuştu. Bizlerde onlara katıldık.


Toplanma alanında yürüyüş saatini beklerken Muğla’nın meşhur susamlı döneri yani simidi ile ayak üstü kahvaltımızı yaptık. Saat 11.00’da da yürüyüşe başladık. Yürüyüş kolumuz Muğla’nın farklı yerlerinden bize katılanlar ile gittikçe kalabalıklaştı. Sendikalar, partiler, sivil toplum kuruluşları, barolar gittikçe kalabalıklaşan yürüyüş kolu, Muğla stadının yakın bir yerinde toplandı, tertip komitesinin kontrolünde sıralandı ve sonra tekrar yürüyüşe geçti. Bir ara bölücü BDP taraftarları ile TGB’li gençler arasında kısa bir elektriklenme olsa da bir çatışma olmadan sona erdi.


Yürüyüş kolunda sendikalara en önde yer verildi. STK ve partiler onlardan sonra sıraya girdi. BDP ve yandaşlarına bu bölümün önünde yer verilirken, “Vatan, Cumhuriyet, Emek  birlikteliği" yürüyüş kolunun en sonuna, onun da en sonuna İşçi partisi yerleştirildi. Bir polis ordusu da bu korteji takip etti, bir sorun yaşanmasın, yaşanırsa susturulsun diye.


Daha önceki yıllarda kullanılan yürüyüş parkuru AKP binasının bulunduğu yerden geçerken bu sene parkur değiştirilmiş. Artık o sokaktan geçilmiyor. Ne olur ne olmaz! Yürüyüş kolu Muğla içinden bir kere daha geçerek yürüyüşünü şehir stadında sona erdirdi. Girişte üst araması yapıldı. Yürüyüş kolunun en sonunda olduğumuzdan biz stada girerken konuşmalar çoktan başlamıştı bile. Stada kurulan sahnenin sağına BDP ve yandaşları, soluna “Vatan, Cumhuriyet, Emek birlikteliği” ortaya’da sendikalar yerleştirildi. Sahnenin önüne yerlere pankartlar serilmiş. BDP yanlıları sahnede yapılan konuşmaları dinlemek yerine, halaylarını çekerek kendi eğlencelerini yapıyorlar. Oradaki bir direğe flamalarını da asmışlar.


Konuşmalar başlamış ama ters olan bir şey var. Her toplantıda , törende söylenen İstiklal marşımız bu toplantıda yok. Herkes birbirine soruyor. Tertip komitesinin ileri sürdüğü gerekçe istiklal marşı söylenirse BDP olay çıkartırmış. Hani terör yaptılar Doğu Anadolu'yu veriyoruz diyoruz ya bu da onun gibi “olay çıkartırlar istiklal marşımızı söylemiyoruz !!! ” Sanki biz kendi Türkiye’de değil kürdistanda yaşıyoruz. Meğerse KESK sadece istiklal marşını değil Türk bayrağını da korteje ve stada sokmayacakmış ta zorla razı edilmiş. Galiba bu KESK, Kamu değil, Kürt Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu. Allah sonumuzu hayırlı yapsın.


O andan itibaren yapabileceğimiz iki şey vardı. Ya kendi kendimize istiklal marşımızı söyleyecek, ya da orayı terk edecektik. Ses yükseltme cihazımız olmadığından kendi kendimize söylediğimiz marş sahnedeki ses sistemi ile bastırılabilirdi. Bu neden ile stadı terk etmek tek çare olarak gözüktü ve “Vatan, Cumhuriyet, Emek birlikteliği” olarak stadı topluca terk ettik. Orayı ortak emelleri olan KESK ve BDP’ye bırakarak.


Stadtan ayrıldıktan sonra parti merkezinde bir toplantı yaptık Mevcut durumu ve yapılacakları kısaca tartıştık. Arkasından yine anaokulu minibüsümüze binip dönerken yüzümüzde yorgunluktan ziyade, satılmış ülkemizin hüznü okunuyordu. Hele yolda İstanbul’da ki olayları duyduktan sonra üzüntümüz daha da bir arttı.


Coşkun YALÇINALP