14 Temmuz 2013 Pazar

19 MAYIS

19 Mayıs 2013
ANKARA

19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşını başlatmak üzere İstanbul’dan Bandırma vapuru ile ayrılıp Samsun’da Anadolu’ya çıktığı gün.  Atamızın Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmekle görevlendirdiği gençliğe bayram olarak hediye ettiği gün. 84 Yıl sonra bu anlamlı günde toplandık. Ankara’ya gidiyoruz. Milletimizin ayrıştırıldığı, vatanımızın bölünmekte olduğu bu günlerde Atamızın kendilerine yüklediği görevin bilincinde olarak Ankara’da toplanmakta olan Türkiye Gençlik Birliğinin yanında olmak üzere otobüse doluştuk. Biyolojik doğum tarihine göre değil, Atatürk’ün izinde daima genç olan ruhları ile hepimiz heyecan ve coşku ile yerlerimizi aldık. Aramızda ruhu en genç olanımız, siz gitmeseniz de ben gidiyorum diyen Gülben ablamız. Romatizma nedeni ile bükülmüş parmaklarına bakmadan ofis nöbetine ve diğer parti görevlerine hazır olduğunu söyleyen 75 yaşındaki örnek kadın.

Kışın yoğun eylemleri nedeni ile yorulmuş ve maddi yönden zayıflamış üyelerimizi fazla zorlayamadık gelin diye. Malum Bodrum tatil yeri, buranın insanı yazın kazanıyor kışın bununla geçiniyor. Bahar geldiğinde maddi yönden oldukça zayıflamış oluyorlar. Bu söylem sadece iş sahipleri için değil aynı zamanda işçiler için de geçerli. Onlar da yazın turizme yönelik iş yerlerinde çalışıyor kışın boşa çıkıp yazın kazandıkları ile geçiniyorlar. Diğerleri ise emekli. Sonuçta partimiz genelde ya işçi ya da emekli yani maddi durumları kısıtlı.

Otobüs 54 kişilik. Önce Bodrum’dan doldururuz dedik ama oldukça azınlıkta kaldık. Bizde dolmuş misali yol üzerinde uğradığımız yerlerden partili veya sempatizanları toplayarak yola koyulduk. Turgutreis, İslamhaneleri, Bodrum, Torba, Güvercinlik, Milas, Yatağan, Bayır ve Muğla. Dokuz yerden arkadaş toplamışız. Herkes tamam olduğunda otobüs de tamamen dolmuştu. Sayı kesinleşince de hiç veremeyecek olanların parasını üstlenerek otobüs ücretini paylaştık.

23 Nisan’da da Ankara’ya gittiğimizde yolumuzu kaybetmiş bir türlü kurultayın yapılacağı salonu bulamamıştık. Bu sefer de otobüslerin park etmeleri için belirlenen Cemal Gürsel bulvarını bir türlü bulamadık. Ankara’yı tam turlayıp bir yerden içine daldık. Tabii ki yakıt gideri bize bildirilen otobüs ücretine dâhil olduğundan buna şoförün canı pek sıkıldı, söylenip durdu. Ne yapalım yolu bilmek ile biz değil o sorumlu! Üstelik sabah Ankara’ya girmeden önce de yolu kaybetmiş Konya tarafına gitmiş. 1 saat kadar onun yüzünden biz de zaman kaybettik.

Bizim gibi yurdun dört bir yanından gelenler oldukça fazla. Otobüsleri park ettikten sonra yürüyerek Sıhhiye meydanına gittik. Meydan büyük ama erkenden dolmaya başlamış. Bu arada Eskişehir yolunda polisin araçları durdurup geçiş vermediği haberi geldi. Polis meydanın dolmasını pek istemiyordu anlaşılan. Buna rağmen konuşmalar öncesi İstiklal marşı söylenirken meydanın çok büyük bir kısmı dolmuştu bile. Gerçi kaç kişi olduğu konusunda pek bilgim yok ama oldukça kalabalıktı. Bu arada CHP’nin bize alternatif olarak Güven parkta yaptığı mitinginin pek zayıf kaldığı ancak 2000 kişi kadar insanın toplandığı ve başkanları Kılıçtaroğlu’nun konuşmadan geri döndüğü haberi geldi. Üzüldüm. Neden onlarda bizimle birlikte değildi. Hepimiz Atatürk’ün izindeydik ve hepimiz ayrıştırılan milletimizin, bölünen vatanımızın tasası içerisinde meydanlardaydık. Bu organizasyonu Vatan-Cumhuriyet-Emek birlikteliği adına düzenleyen TGB mi küçümseniyordu yoksa iktidarın değirmenine su mu taşınıyordu bilemiyorum. Hâlbuki CHP’nin arka bahçesi olarak gösterilen ADD, emekli subaylar, sendikalar hepsi bizimle birlikteydi. Bir tek onlar yoktu aramızda. Bu davranışlar CHP tabanını yönetimden uzaklaştırıyor ve maalesef yönetim bunun farkında bile değil.

Coşkulu kalabalıkla birlikte sıcak altında sloganlarımızı attık, marşlarımızı söyledik, konuşmacıları dinledik ve heyecanın doruğuna çıktık. Sonra Necatibey ve Gençlik caddeleri üzerinden Anıtkabir’e doğru yürüyüşe geçtik. Gülben ablamızı sıcakta bu uzun yürüyüşe katılmaması için zor ikna ettik. Çantasını almak üzere otobüse gönderdik. Dönüşü bizimle birlikte yapmayacaktı. Ankara’da kalıyor.

Yol yaklaşık 6 km. Ancak yoğun kalabalık ve sıcakta düzensiz yürüme, hem insanı yoruyor hem de yol bir türlü bitmiyor. 3 saate yakın sürdü yürüyüş. Şehrin farklı yerlerinde yapılan törenlerden sonra Atamıza Cumhuriyete bağlılık andı için gelen gençler ve halk Anıtkabir’i hınca hınç doldurmuş. Kendimize dikilmek için bile zor yer bulduk. Anıtkabir’e daha önce gelenler gölgelik bir yerde diğerlerini beklemeyi tercih ederken, hiç gelmemiş olanlar veya Atamızı tekrar ziyaret etmek isteyenler hınca hınç kalabalığın içerisinde mozoleye yöneldi.

Gece doğru dürüst uyuyamadığımızdan günün sıcağındaki toplantı ve yürüyüş hepimizi oldukça yordu. Bir kısmımız bir an önce otobüse dönerek dönüş yoluna geçmeyi arzularken, bir kısmımız biraz daha Anıtkabir’de kalmak istiyordu. Bu arada kalabalıkta birbirimizi de kaybettik. Bunun üzerine telefon iletişiminde yaşanan sorunlar toplanmamızı da oldukça geciktirdi. Buna birde yeterli sorumluluk sahibi olmayan, diğerlerinin ne yaptığını düşünmeden onlardan koparak kendi başına Anıtkabir'i gezmeyi tercih eden, dönüş yolculuğu için market alışverişi yapan ve sonra da dönüşte yolunda kaybederek kendisini bekleyen onca insanı hepten çıldırtan bir arkadaşımız da ilave edilince otobüsümüzün hareketi 1 saat daha gecikti.

Dönüş yolu da olağan geçti sayılmaz. Otobüsün genç şoförü aynı zamanda onun sahibi. Yanına yaşlı bir yardımcı almış ve yola öyle çıkmış. Otobüs esasında Antakya bölgesinin aracı. Şoför yaz mevsimi iş var diye Bodrum’a gelmiş. Bir otobüs firması ile anlaşmış ve aracı ile birlikte onun emrinde çalışıyor. Firmada bize bu otobüsü tahsis etmiş. Şoför de, yardımcısı da Bodrum Ankara hattının yabancısı. Buna bir de çok konuşan ve şoföre müdahale eden yolcular eklenince hem yollar karıştı, hem de mola yerleri. Yine yanlışlıkla Konya yoluna girildi, cumhuriyetçilerin mola yerlerine gidelim derken dincilerin mola yerlerine girildi. Bir yandan vıdı vıdı söylenen arkadaşlarımız, bir yandan müdahaleden ve gereksiz yakıt harcamadan şikayetlenen şoför bir türlü susmadılar. Bu arada şoför de oldukça yorulmasına rağmen direksiyonu bir türlü yardımcısına bırakmadığından gözümüze uyku da girmedi tedirginlikten.

Şoför Reyhanlı. Daha 8 gün önce Türkiye tarihinin en kanlı terör eylemi orada gerçekleşmiş. 2 ayrı yerde patlatılan bombalı araçlarla düzenlenen bu saldırıda 51 kişi ölmüş, 146 kişi de yaralanmış. Ölen ve yaralanalar arasında onun da akrabaları var. Ama sanki çok tasa ediyor gibi değil. Belki de eğitim düzeyi nispeten düşük, kalabalık aile yapısına sahip güneyin insanının genel yaklaşımıdır bu, bilemiyorum. Hükümetin siyaseten Suriyeli göçmenleri yerleştirdiği yerlerden biri de Reyhanlı. Basının belirttiği üzere 25000 Suriyeli varmış Reyhanlı’da. Ancak şoförün söylediğine göre bu kişiler orada akrabaları olan kişilermiş. Hatay’ın bölünmüş, yarısı Türkiye’de, yarısı Suriye’de yaşayan ailelerden oluştuğunu düşünecek olursak pek de yanlış değildir.

Yolda arkadaşlarımızı aldığımız yerlerde bıraka bıraka sonunda kazasız belasız geldik Bodrum’a. Herkes derinden bir oh çekti. Şoförün acemiliği hepimizi tedirgin etmişti. Bir de bu genç delikanlı bana “Abiciğim firma sahibine benim için güzel şeyler söyler misin, aramız biraz bozuk, bana pek iş vermiyor, benim işe ihtiyacım var” diyince ne diyeceğimi şaşırdım. Hoşnutsuzluğumuzu iletsem… zor bir coğrafyadan ekmek parası için buralara kadar gelen bu genç adamı sıkıntıya sokacağım, iyi desem, alacağı başka müşterilerin yaşayacağı sıkıntılarda benim de payım olmuş olacak, bende patrona “bize hizmet için çok çırpındı” dedim. Yalan da değil çırpındı da… ama pek başarılı olamadı.
Coşkun YALÇINALP


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder