24-27 Temmuz 2013
BODRUM
Bir
sanık mahkeme tarafından suçlu olarak belirlenmeden suçlu değildir. Savcı
tarafından soruşturulur, suçluluk konusunda yeterli delil ve hakkında kaçma
şüphesi varsa mahkeme tarafından tutuklanma kararı alınır. Bu tutukluluk
süresi, kesinleştikten sonra suçun ceza süresinden düşürülür.
En uzun tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen
işlerde bir yıl, giren işlerde ise 2 yıldır. Bu süre, zorunluluk hallerinde
gerekçeleri gösterilerek yarı yarıya uzatılabilir. Sonuçta en uzun tutukluluk süresi
3 yıldır.
Ancak, devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine,
milli savunmaya ve devlet sırlarına karşı ve casusluk suçların görülmesi için
kurulan özel mahkemeler ki tutuklama süresini 5 yıl, 3713 sayılı Kanunun 10. Maddesinin beşinci fıkrasına göre de 2 kat
yani 10 yıl olarak uygulamaktaydı.
Artık
özel mahkemeler yok. Anayasa Mahkemesi
de 4 Temmuz
2013 günü “Ceza Muhakemesi Kanununda
öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır” biçimindeki fıkranın da iptaline karar vermiştir.
Bu durumda Ergenekon isimli davadan tutuklu
bulunan sanıklar dava konusu ağır cezaya girdiğinden en fazla 3 yıl tutuklu
olabilecekken halen tutukluluk durumları devam ettirilmektedir. Özel mahkemeler
olmuş olsaydı bile bu süre 5 yılı geçemeyecekti.
Bu nedenle tutukluların cezaevinde bırakılmaları
kanunsuzdur ve suçtur! Ergenekon davası
tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır!
Düşünün tutuklanıyorsunuz ve yargılanmadan yıllarca hapis yatıyorsunuz. 10 yıl sonra “AA!!! PARDON…” diyerek sizi serbest bırakıyorlar. RTE’nin ileri demokrasisinin !!!! uygulandığı Türkiye dışında hangi demokratik rejimde bu olabilir?
İşte 24 Temmuzda Bodrum belediye
meydanında Ziya başkan bunu dile getiren bir basın açıklaması yaptı. Katılan
partili, izleyici ve basın mensubu sayısı az da olsa gereken konuşma
gerçekleşti ve başkan konuşmasını “ Sayın Doğu Perinçek ve diğer Ergenekon
davası tutukluları derhal serbest bırakılmalıdır!” sözleri ile bitirdi.
İlk masa 25 Temmuz
Perşembe günü saat 09.00’da Yalıkavak’ta. El bildirileri henüz yetişmedi. Bu nedenle
gecikme var. Niyetimiz hava fazla ısınmadan kampanyayı başlatıp 3 saat
çalıştıktan sonra öğlen bitirmek. Ancak bildirileri alıp Yalıkavak’a ulaşmam
saat 12’yi buldu. Masanın yeri belediyenin yanı, pazar yeri girişi. Ama daha
önce belirlediğimiz yer işgal edilmiş. Biraz daha yana giderek, oradaki sarımsakçıyı
da kenara iterek yerleştik. Vakit kaybetmeden erkekler Pazar alanına yayılarak bildirileri
dağıtmaya, bayanlar da masa başında imza toplamaya başladı.
Sürat iyi.
Ama yine de tatsızlıklar oluyor. İnsan bu ülkenin vatandaşı olur da adaletin bu
denli yerlerde süründüğünü, milletin ayrıştırıldığını, vatanın parçalandığını
nasıl görmez. Bazen yabancılara laf anlatıyoruz onlar imzalıyor da bizimkiler
anlamıyor ve imzalamıyor. Artık korkudan mı dır nedir bilmiyorum. Duyarsız
kalıyorlar. Taksimi destekleme mitinginde Bodrum’da bayrak satan satıcı bile
bayrağı bırakmış artık balon satıyor.
26 Temmuz Cuma günü
sabahı Bodrum’un Pazar yeri otogar tarafındaki girişlerinden birisinde
kurduğumuz masada işler kesat. Genelde yerli halktan pek hayır yok. Çoğunlukla
yazlıkçılardan imza alabiliyoruz. Diğerleri de zaten yabancı turist. Akşamüstü
Manavlar önüne açılan masada sabahkinden farklı değil. Bodrum’un merkezi tam
bir hayal kırıklığı.
27 Temmuz Cumartesi günü Turgutreis’de
Süheyla’nın tavsiyesi ile masayı açmayı düşündüğümüz Migros önü mevkiini, PTT
yanı olarak değiştirdik. İyi ki değiştirmişiz. Hem uzun süre gölgede
çalışabildik, hem de oldukça çok imza topladık. Tabii ki bunda Yunus
Şimşekoğlu’nun payını söylemeden geçmemek gerek. Önce sadece izleyen Yunus
sonra yavaş yavaş sisteme dâhil oldu. Önce sesi çıkmayan Yunus daha sonra
bağıran ve yapışan bir esnafa dönüştü. Önünden geçeni masaya sürdü. İmzalar
arttıkça arttı. Hatta bir ara saatte 300 imzaya dahi çıktı. Böyle olunca da
Yunus’u bir türlü oradan alamadık. Güneş tepemizde, sıcaklık 40 derece, hadi
tamam yeterince imza topladık, amaca hasıl olduk, masayı toplayalım. Yok… Yunus
hızını aldı bırakmak istemiyor masayı. Ziya beyin getirdiği şemsiyeye rağmen beynimiz
pişti. Adamı zor ikna ettik çalışmayı bitirmeye.
Saat iki buçuğa doğru masalar toplandı, evli evine
evi olmayan deniz kıyısına diyerek hepimiz oradan ayrıldık. Akşam ressam
arkadaşımız Ali Koçak’ın Dibeklihan’da sergisinin açılışı var.
Coşkun YALÇINALP
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder