28 Ekim 2012 Pazar

MEKTUP


Emekli Deniz Albayı, Serdar Çelebi-28 şubat nedeni ile Nisan 2012'den beri Sincan’da tutuklu

29 Ekim 2012
Cumhuriyetin 89.yıldönümü

Kıymetli arkadaşım Serdar,

Defalarca kalemi elime aldım mektup yazmaya ama bir türlü uygun kelimeleri bulamadım. Belki senin için kolaydır, “alt tarafı bir iki laf yazacaksın, nedir seni zorlayan” diyeceksin ama gerçekten zor.
Sen devletinin kurumlarında yeri gelince ülken için canını verebileceğin görevler yaptın ama birileri sana “suç işledin” dedi. Yurt dışında çalışıyor olmana rağmen “hayır ben ülkem için çalıştım ve yasalara aykırı hiçbir şey yapmadım, ben suçsuzum” demek için ve devletin temeli olan adalete güvenerek koşa koşa geldiğin ülkende tutuklandın ve hatta hakkında suçlama dahi olmadan aylarca hapishanede tutuldun ve tutuluyorsun. Böyle bir durumda sana “geçmiş olsun, adalet yerini bulacak, kısa zamanda devletin savcıları hata yaptıklarını anlayacaklar merak etme” demek gerçekten zor. Hele ülkemizde inandığımız birçok değerin kıymetsizleştirildiği, itibarsızlaştırıldığı bir günde bunları söyleyebilmek ne kadar zor bilemezsin kardeşim.
Senin özgürlüğün zincire vurulmuşken sana nasıl sevdiklerimle beraberce gülebildiğimiz, üzülebildiğimiz, paylaşabildiğimiz şeyleri anlatabilirim. Torunumu nasıl kucağıma alıp öpebildiğimi, babam, oğlum ve torunumla oyun masasında nasıl fotoğraf çektirdiğimi, kedimin yaptığı muzırlıkları, köpeğimin yaptığı oyunları, yurdumun dağlarında nasıl dolaştığımı nasıl arkadaşım nasıl anlatabilirim.
Ülkemde vatandaşlık kimliği altında toplanan herkese benim milletim derken bunların etnik kimliklerinin vatandaşlık kimliklerinin üzerine çıkarılarak milletimin bölünüyor olması, bu ülke doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bölünmez bir bütün olarak benim vatanım, kanım canım ona feda derken, birilerinin federal yapıyı getirmeye çalışarak vatanımı parçalanıyor olması, hukuk devleti, adalet, demokrasi, özgürlük gibi doğruluğuna inandığımız bir çok kavramın yine bu kelimeler kullanılarak yok ediliyor olması yüreğimi ne kadar sıkıyor, günümü nasıl karartıyor biliyor musun arkadaşım. Bu durumda sana nasıl diyebilirim “geleceğe ümitle bak, her şey iyiye gidiyor, her şey daha güzel olacak” diye.
Gariban veya garibanlaştırılmış halkım siyasal iradesini, medya mesleki itibarını, türbanlı kadınlarımız değerlerini, bir kısım aydın, akademisyen, siyasetçi, asker, bürokrat güvenirliklerini, bir kilo fasulyeye, üç kuruş paraya, bir kısım bireysel menfaatlere satarken, Cumhuriyet süresince halkın parası ile edinilen kamu varlıklarımız, devlet arazilerimiz, ormanlarımız, madenlerimiz ekonomik yarar adına heder edilirken sana nasıl “merak etme arkadaşım burada her şey iyi gidiyor” diyebilirim.
Diyeceksin “yahu güzel olan bir şey yok mu, her şey o kadar mı kötü”. Var tabii ama sağlanan güzelliğin neye mal olduğunu ve perdelediği büyük kayıpları düşündüğümüzde nasıl görebiliriz güzellikleri.
Diyeceksin, belki de içinden geçireceksin Nasrettin Hoca gibi “yahu orada işler o kadar kötü sende o kadar mutsuzsan gel yer değiştirelim, birazda ben mutsuz olayım”. Ama hayır arkadaşım ne sen, ne ben, nede vatanı milleti için canını kanını ortaya koyan, bize medeni ülkelerin ötesinde ufuk açan atamızı ve onun kurduğu cumhuriyeti korumaya çalışan hiç kimsenin yeri değildir demir parmaklıklar.

Coşkun Yalçınalp

EK: Bu eki yazdığım günlerde arkadaşım artık özgür. 14 aylık esaret sona erdi. Hayatından çalınan 14 ay. Pardon!! dediler. Konuştuk mutluydu. Kaybettiği özgürlüğü tekrar bulmanın sevinci ile yeniden deniz kıyısında yürüyor, geceleri yıldızları seyrediyor, eşine sarılıyor, çocuklarını öpüp kokluyor. Yıldızları görmeye hasrettim, gece yıldızları görebileceğimiz tek delikte projektör yanıyordu diyor. 
Allah kimseyi düşürmesin.

1 yorum:

  1. Umudumuzu yitirmiyecegiz! Bu kahraman serefli evlatlarimiz o zulumhanelerden CIKACAK! Duamiz tez olmasi! Elinize saglik Coskun Bey!

    YanıtlaSil